Dijital Duygular: Sosyal Medyada Utanç ve Gurur Kültürleri

Dijitalleşen dünyada, duyguların üretimi ve paylaşımı, geleneksel sınırlarını aşarak yeni sosyal alanlara taşınmıştır. Sosyal medyada bireylerin utanç, öfke ve gurur gibi duyguları nasıl ifade ettikleri ve bu duyguların toplumsal kültürler içinde nasıl yapılandığı, çağdaş sosyal bilimlerin en önemli araştırma konularından biri hâline gelmiştir. Özellikle utanç ve gurur gibi kimlik inşasında merkezi role sahip duyguların çevrimiçi ortamlarda nasıl dönüştüğü, kültürel psikoloji, medya çalışmaları ve sosyal etkileşim teorileri perspektifinden incelenmektedir.


Sosyal medya platformları, bireylere sadece içerik üretme fırsatı sunmakla kalmamakta, aynı zamanda duygusal performanslarını geniş kitlelere sergileme imkânı da vermektedir. Bu bağlamda, utanç kültürü ve gurur kültürü gibi kavramlar, çevrimiçi iletişim bağlamında yeniden tanımlanmaktadır. Peki, bireyler çevrimiçi ortamlarda neden ve nasıl utanç duygusu üretir? Öncelikle, görünürlük arzusu ve izleyici kitlesinin beklentileri, bireyin dijital performansında temel belirleyiciler hâline gelmektedir. Bir hata yapıldığında oluşan toplu tepki, bireyin sosyal kimliğini zedeleme riski taşır ve utanç duygusunun kamusal sahnede sergilenmesine neden olur.

Araştırmalar, utancın dijital ortamlarda bir kontrol mekanizması işlevi gördüğünü göstermektedir. Yani, çevrimiçi topluluklar belirli normların korunması için utandırmayı bir araç olarak kullanmaktadır. Özellikle "cancel culture" (iptal kültürü) fenomeni, bireylerin ve kurumların hata veya uygunsuz davranışları karşısında kitlesel utandırmaya maruz bırakıldığını ortaya koymuştur (Ng, 2020). Bu süreçte sosyal normlar, çevrimiçi etkileşim yoluyla yeniden üretilmekte ve meşrulaştırılmaktadır.

Diğer taraftan, sosyal medyada gurur kültürü de yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bireyler başarılarını, kişisel gelişim hikâyelerini ve toplumsal katkılarını geniş kitlelerle paylaşarak dijital ortamda bir "ideal benlik" imajı oluşturmaktadır. Burada şu soru akla gelmektedir: Dijital gurur gösterileri, bireysel özgüvenin bir tezahürü müdür, yoksa onay ihtiyacının bir yansıması mı? Bu ikili yapı içinde, bireysel başarıların paylaşımı çoğu zaman sosyal onay arayışıyla birleşmekte, beğeni ve yorumlar yoluyla bireyin sosyal sermayesi artmaktadır.

Sosyal medyada duyguların paylaşılması, yalnızca bireysel ifadeye değil, aynı zamanda kolektif kimliklerin inşasına da hizmet etmektedir. "Biz" duygusunu güçlendiren paylaşımlar, özellikle ulusal başarılar veya kültürel değerler etrafında yoğunlaşan gurur anlatılarını üretmektedir. Bu noktada dijital platformlar, ulusötesi topluluklar içinde bile güçlü aidiyet duyguları yaratabilmektedir. Ancak bu kolektif duyguların üretimi, aynı zamanda dışlayıcı mekanizmaları da tetikleyebilmektedir.

Duyguların dijital üretimi ve paylaşımı sürecinde "duygusal emek" kavramı da önem kazanmaktadır. Bireyler, sosyal medya platformlarında duygularını düzenlemek ve belirli normlara uygun biçimde sunmak için bilinçli bir çaba harcamaktadır. Bu durum, Hochschild’in (1983) duygusal emek teorisinin dijital ortama uyarlanmasıyla açıklanabilir. Özellikle utanç verici olayların ardından yapılan kamuya açık özürler, bu tür bir duygusal emeğin görünür hâle geldiği anlardır.

Bununla birlikte, çevrimiçi ortamlarda öfke duygusu da kolaylıkla örgütlenebilmekte ve kolektif harekete dönüşebilmektedir. Hashtag kampanyaları, protesto çağrıları ve dijital linç girişimleri, öfkenin kamusal bir ifade biçimi hâline geldiğini göstermektedir. Şu soruyu sormak gerekir: Öfke, dijital ortamlarda neden bu kadar hızlı yayılmaktadır? Yanıt, sosyal medyanın algoritmik yapısında gizlidir; duygusal içerikler, özellikle öfke içerenler, daha fazla etkileşim ürettiği için önceliklendirilmekte ve geniş kitlelere hızla ulaşmaktadır (Brady et al., 2017).

Günümüzde utanç ve gurur gibi duyguların çevrimiçi üretimi, sadece bireysel psikolojiye değil, aynı zamanda kültürel pratiklere ve toplumsal yapıya da ışık tutmaktadır. Farklı kültürel bağlamlarda, utancın ve gururun ifadesi büyük farklılıklar gösterebilmektedir. Örneğin, kolektivist kültürlerde utanç, bireyin değil, ait olduğu grubun onurunu zedelediği için daha derin yaşanırken; bireyci kültürlerde kişisel başarının ön plana çıkması, gururun dijital anlatılarını yoğunlaştırmaktadır.

Bu çerçevede, sosyal medyada duyguların yönetimi, kimlik müzakereleri açısından kritik bir rol üstlenmektedir. Bireyler, utanç ve gurur duyguları arasında denge kurarak hem kendilerini hem de ilişkilerini dijital ortamda sürdürmeye çalışmaktadır. Bu süreç, Goffman'ın (1959) "gündelik yaşamda benlik sunumu" kavramının dijital ortama uyarlanması olarak da değerlendirilebilir. Her paylaşım, bir tür sahneleme ve sosyal izlenim yönetimi çabasıdır.

Dijital duygular, sosyal medyada hem bireysel hem de kolektif düzeyde anlam üretmenin temel bileşenleri hâline gelmiştir. Utanç, öfke ve gurur gibi duyguların çevrimiçi ortamlarda nasıl üretildiği ve paylaşıldığı üzerine yapılan sosyal bilimsel araştırmalar, dijital toplumun yeni dinamiklerini anlamada vazgeçilmez bir kaynak sunmaktadır. Gelecekte bu alanda yapılacak araştırmaların, dijital duyguların psikososyal etkilerini ve kültürel farklılıklarını daha derinlemesine incelemesi beklenmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadın Liderlerin Rolü ve Önemi

Uyuşturucunun Psikolojik Etkileri: Zihne Yolculuk

Kişilik ve Genetik: Doğuştan mı Geliyor?